Muş Ve İlçeleri Kültür Web tanıtım
  Anadolunun Vatanlaşması
 

III-MALAZGİRT ZAFERİ SONRASI ANADOLU 'NUN VATANLAŞMASI

            Malazgirt Meydan Savaşı tarihin kaydettiği en büyük savaşlardan birisidir. Ama Alparslan Gazi' nin bu kadar büyük zafer sonucunda niçin bu kadar hafif şartlarla antlaşma imzaladığı hâlâ bilinmemektedir. Romanus Diogenes, Bizans tah­tına oturabilseydi, bir süre için bile olsa Selçuklu­ların Bizans'a karşı uyguladığı   "Batı Siyaseti" duraklayacaktı. Fakat Diogenes'in Bizans tahtına oturamaması yapılan antlaşmanın uygulanmadan uzak tutulması, Selçukluların, Malazgirt savaşı sonuçlarından daha geniş olarak istifade etmeleri­ne neden oldu. Sultan Alparslan kendisi Rey ve Hemedan'a dönerek Orta Asya'ya doğru seferler düzenlerken, Kutalmış'ın oğulları ve birçok Selçuk­lu şehzade ve kumandanlarını Bizans aleyhine Anadolu'nun fethi ile görevlendirdi. Bundan sonra harekete geçen Selçuklu akıncıları, 2 yıl içinde Adalar Deniz (Ege) ile Marmara'yı. Üskü­dar önlerine kadar ulaştırdılar. Daha önceki akınlarda, ganimet toplayarak Ahlat ve Halep'teki üstlerine dönen akıncılar, artık Anadolu içlerinde kalmaya, buraları yeni yurt edinmeyi plânlamaya başladılar.

            Malazgirt savaşına kadar Sâsâni-Bizans Arap- Bizans, Selçuklu, Bizans kanlı askeri mücadelelerine sahne olan Doğu, Orta ve Batı Anadolu’nun yerli halkları sürekli olarak daha emniyetli gördükleri Batıya, Adalara ve Trakya'ya doğru göç ettiler. Bu nedenle özellikle Doğu ve Orta Anadolu' da belirli bazı şehirlerin dışında köylerin tamamına yakını harabeye döndü. Toprak bakımsız ve atıl bırakıldı. Çukurova ve Batı Anadolu'da ise. o kadar verimli arazi üretimden yoksun, çayırlık. Sazlık ve bataklıklar durumuna geldi. Bu nüfus yokluğunu gören Selçuklu Komutanları batıya doğru ilerledikçe yakaladıkları halkıtopraklarına zorla göçürüp iskân ederek, boş toprakları yeşertmeye çalıştılar.

            Malazgirt’le beraber açılan Anadolu kapıların­dan giren akıncılar ileri harekâtla Adalar Denizi (Ege) ve Marmara’ya ulaşırken arkadan Oğuz (Türkmen) boyları akmaya başladı. 8–10 yıl içinde Horasandan kalkan Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepni, Salu, Eymür, Alayund, Ürker, Iğdır, Büğdüz, Yıva, Kınık, Kayı, Bayat, Alkaev-li, Karaevli, Yund, Döğer, Dodurga, Yazırlı, Afşar. Kızık, Beydili. Kargın vb. gibi Oğuz boylan ile Özbek, Kazak, Kuman, Karluk, Kırgız. Ku-muk, Hazar vb. gibi diğer Türk boylan Anadolu'­ya gelmeye başladı. Anadolu'ya gelen Türkmenler Doğu, Güney, Kuzey, Batı ve Orta Anadolu yönlerinde ilerleyerek, bir taraftan virane olmuş eski köyleri yeşertirken, diğer taraftan kendi adlarıyla yeni köyler kurarak İskâna başladılar. Kısa sürede bazı Türkmen grupları da şehirlerde yerleşerek şehir hayatına uymaya çalıştı. Anadolu' ya ilk büyük Türkmen kafilesi 100.000 ve 320.000 kişilik olarak geldi. XI. yüzyılda ise bir milyon Türkmen kafilesi geldi.

            Anadolu'ya gelip yerleşen Uç-Türkmen Beyleri, Bizans'a ait topraklarda sürekli olarak genişleme siyaseti güderek, Batı Anadolu, Marmara ve Karadeniz çevresinde tam olarak alınamamış yerle­ri hâkimiyetleri altına almaya çalıştılar, Malazgirt’ten sonra yapılan Mikrokefolon (Sultandağı geçidi. Eskişehir yakınlarında) (1176) savaşı işlerini iyice kolaylaştırdı. Türkmenler bir taraftan askeri ve siyasî hâkimiyet mücadelesi verirken, diğer taraftan Anadolu'yu mamur bir Türk-İslâm beldesi yapmak amacıyla, camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, yollar ve köprüler gibi dinî ve sosyal kurumlar yaptırmaya başladılar.

            Türkistan ve Horasandan gelen Türkmen akın­ları bu göçlerle de kalmadı. 1220'de Harzemşahlar'ın Cengizhan'a yenilmesinden sonra istilâsından kaçan tüccar ve zanaatkâr Türkmenler yeniden Anadolu'ya akmaya başladı. Bu göçlerle Anadolu, hem nüfus itibariyle fazlalaştı, hem de iyice Türk İslam karakterine büründü.
Anadolu’ya gelen Türkmenler, yeni yerleştikleri köylere Şehirlere, Ova ve yaylalara Kınık. Bayındtır, Kargın, Peçenek. Eymür, Iğdır, Döğer, Kayı, Afşar, Beydili, Salur, Çubuk, Afşin, Oğuzeli, Artuklu, Alagöz, Ahmetli, Hüsiyenli, Aktepe, Göktepe, Uzunyayla, Karayayla, Bozova, Çukuro­va, vb. gibi tamamen öz Türkçe olan kendi boy ve şahıs adlarını verirken kendileri de yer adlarını almaya, bu topraklar üzerinde çok çeşitli hatıralar­la dolmaya başladılar. Bu uygulama ile uğrunda her aile ferdinin ölebileceği yeni Türk vatanı doğdu. Dil, din. kültür, gelenek ve görenek ve etnografya yönünden tam bir birlik sağlayan Türk Milleti yeni Vatan Anadolu ile kaynaşarak vatan ve millet bütünlüğü sağladı. Dökülen kan ve gözyaşı, sarf edilen el emeği ve göz nuru ile Anadolu maddî ve manevî yönden kutsallaştı. Bu kutsal kabul edilen topraklar üzerinde, acı, ızdırap, el emeği ve göz nuru simgeleyen mezar taşları, türbe ve anıtlar, camiler, mescitler, hanlar, hamamlar ve köprüler birer birer yükselerek kutsal mühürler durumuna geldiler.

            Malazgirt'ten sonra, yeni doğan Türk vatanı Anadolu üzerinde, Anadolu Selçuklu Devleti, Beylikler, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti gibi Devlet ve İmparatorluklar ard arda doğdu. Bundan sonra Türkmenler bir taraftan Anadolu'ya her yönden mamur ve müreffeh hale getirirken, öbür taraftan Türk siyasi ve askeri faaliyetleri için karargâh haline getirdiler. Özellikle XV ve XVI. yüzyıllarda orta ve batı Anadolu ile Marmara Bölgesindeki Türkmenlere dayanan Osmanlılar Balkanlar üzerinden Batı'ya ilerlerken. Doğu ve Güney-Doğu Türkmenlerine dayanan Kara Ko­yunlu, Ak Koyunlu ve Safavi Türkmen Devletleri de Timur istilası ile gecikmiş İran tarafındaki fetihlerine devam ettiler. Daha sonra ki yüzyıllarda Kırım'ın, Irak ve Suriye'nin. Filistin'in,  Mısır ve Kuzey Afrika'nın. Yemen'in. Kıbrıs'ın, Girit, Rodos ve diğer adaların fethi hep bu yeni vatandan, yani Anadolu’dan gerçekleştirilmiştir. Bütün bu başarı ve zaferlerin altında, Alparslan ve Malazgirt Zaferi gerçeğinin yattığını söylemek doğru bir söz olacaktır.

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol