Muş Ve İlçeleri Kültür Web tanıtım
  Ozanlar
 

MUŞ'UN YETİŞTİRDİĞİ OZANLAR

Müştak Baba

              Asıl adı Mustafa’dır. Bitlis de doğmuştur, sonraları Muş'a gelerek yerleşmiş eserlerini de Muş'ta vermiştir. Karasu hamamı karşısında Talip Yeşilbaş’a ait evin bahçesinde ki mezarının üzerinde bulunan kitabe­de şunlar yazılıdır.

              Gitti kutbül arifin, Mürşidi Agâh idi, Yüz tutup Dergahı Hakka bir lahza da kıldı harb, Arifi Billâh idi, hem Mürşidi Agâh idi, Yüz tutup Dergahı Hakka ruzuseb kıldı şitap, Mutu-Kable Ente-Mutu sırrına mahrem idi, Aşık olan hem çürümüş böyledir doğru cevap.

              Başucundaki mermer taşta da şunlar yazılıdır: Bu Sait ve şehit merhum ve Mağfur Alim ve bütün irfanı üzerinde bulunduran zamanın teki, Allah'ın rahmet ve mağfiretine muhtaç olan Hacı Mustafa MÜŞTAK BABA adıyla meşhur olan Molla İbrahim oğlu mazlum en katledilmiştir. (Sene 1233.)

              Yukarıda kitabeden de, halktan aldığımız bilgilerden de ve divanından aldığımız ve aşağıda belirteceğimiz örneklerden alıyoruz ki, Müştak Baba zamanında bütün ilimlerini tahsil etmiş, Fazıl ve âlim bir şahsiyettir.

              Yaşadığı müddetçe bol bol seyahat etmiştir. Bu seyahatlerinden birinde İstanbul'a gitmiştir. Zama­nın Padişahı İkinci Muratla görüşüp tanışmıştır. Pa­dişah kendisine şöyle bir soru tevcih etmiş. Neye MÜŞTAK’SIN demiş. Müştak baba da, Çiçeğe, Gerçeğe, Göçeğe (Dervişlik) cevabını vermiştir. Padişah bu cevaptan ziyadesiyle memnun olur. Müştak Babayı taltif eder.

              Bu durumdan kuşkulanan bazı çevreler Müştak Babayı Muş'a gelirken Erzurum yolu üzerinde boğ­dururlar. Oysa Müştak Baba Mutu-Kable Ente-Mutu Ayetinin sırrına ermiş, ölmeden ölmüş nihayetsiz kalabilmenin gönüllerde yaşayabilmenin yolunu bulmuş, büyük bir kişidir.
Müştak Baba inanmış, yaşamış, yazmış işte Divanından bazı örnekler

Biz aşıkı şeydayız Müştak-ı cemaliz biz Hayranı temaşayız, Müştak-ı Cemaliz biz.
Biz bülbülü gül zarız, her şamu - seher zarız Biz bende-i Mevla’yız Müştak-ı Cemaliz biz.
Ne Talib-i dünyayız, ne Ragıb-ı ukbayız Biz Aşık-ı Billâhız Müştako Cemaliz biz.
Biz nağme-i tamburuz, avaz ile meşhuruz Zahitlere mesturuz, Müştak-ı Cemaliz biz.
Biz Arif-i Agâhız, biz aşıkı Billâhız Maşuk ile hemrahız, Müştak-ı Cemaliz biz.
Candan geçerem herdem, cananımı gördükçe Ebkem olurum Billâh, Sultanımı gördükçe
Daire-i aşk içre, devran ederem gir yan Gafiller olur handan, devranımı gördükçe
Bu hasret ile varsam, gülzar-ı temennaya Bülbüller olur hayran, efgammı gördükçe.
Bir görmek ile ey dost, oldum sana efkende Bari medet et cemim, gir yanımı gördükçe.
Takrir edemem Müştak efsane-i hicranı Erbabı bilir ancak divanımı gördükçe.
Ey servi  sehi  Kameti bostan-ı Melahet tuba-i neza ket
Vah gül beni nazik çimenistan-ı letafet arayiş-i cen­net
Kâkül müdür ol, yoksaki bir deste-i sümbül zenciri teselsül
Ser rişte-i devletmi veya perde-i hikmet Alayiş-i Kudret
Zannım bu ki bir pak nazardan almış, feyzi hüner almış
Aşıklarına her dem eder lütfile şev kat, mürşidine rahmet.
Zülfün senema, ebruların tiği kazadır, püsküllü beladır
Müjganilerin tiri sitem gözlerin, afet, Mahmur-i muhabbet.
Mahbub-i Veli hüsnü Kemal ât ile mergup, adap ile mahcup
Gayette hüner mendu Zeki kani belagat Ummanı fesahat.
Haklak-ı Ezel Ahsen-i surette bezetmiş, öğmüşde yaratmış
El kıssa serapa hüneru tabe teravet, Gülzar-ı Seha bet.
Bir ben değilem şimdi cihan güsnüne MÜŞTAK, bin şevk ile uşşak
Hayran-ı temaşa-i Cemal oldu temaınet, Yarap bu ne Hikmet.
Bu ünlü ozanın divanından başka birde ASAR adlı eseri vardır. Bu eser basılmamıştır. El yazma­sı nüshası vardır ancak ele geçmesi mümkün olma­mıştır.
Divanında Edebiyatımızda akrostiş denen yat türünden bir şiirinde   (16 cümlelik bir şiirdir. Ankara Hacı Bayram okunmaktadır

              Mustafa'nın, “Müştak” mahlasını almasına sebep olan olay şudur: Eserlerini ve divanını yazdıktan sonra, günün birinde bunları Bitlis'te bulunan ve “mazennei kiram dan sayılan Üryani Baba'ya götürür. Bu zat, daha kitaptan okumadan, “Asarülmüştak fiesrarül-uşşak” der. Mustafa, o günden itibaren, “Müştak” mahlasını alır ve eserlerine “Asar” adını verir. Sonraları da, gösterdiği “kerameti andırır bazı hallerinden ötürü halk arasında “Müştak Baba” diye anılır. Bir beytinde bu yanını şöyle dile getirir: Öyle Müştak'ım ki Mûştak'ı Hûda derler bana. Ben de naçizim amma şehri yarım dildedir.” Hacı Bayramı Veli'ye derin bir hisle bağlı olan İstanbul'da basılmış bir divanı vardır.

Hacı İbrahim Ejder (Kendi kalemiyle)

              1923 yılının eylül ayında Şebinkarahisar’ın Bildor köyünde dünyaya geldim. Bilahare babam mez­kûr kasabanın Alişar köyüne yerleşmiş. 1933 yılında anne memleketim olan canımdan çok sevdiğim Malazgirt’in Balkaya köyüne gelip yerleştim. Köyümüzde okul yoktu, bende okuma hevesi vardı. Hasankaleye giderek ilkokulu orada bitirdim. Daha ileriye gidemeyerek askere gitmek zorunda kaldım. Askerliğimi müteakiben 1949'da İstanbul'a giderek 1950 yılına kadar orada çalıştım. Boş zamanlarımda elime geçen kitapları okudum. Okumaya aşırı tutkunluğum yüzünden şiir yazmaya başladım. 1957 tarihinde tekrar Malazgirt’e dönerek yerleştim. Şiir yazarım elimde yazılmış hikâye ve şiirlerim vardır. Memleket davalarını düşünür aşın uçlardan nefret ederim.

ZERZEVAT HARBİ

Tere ile tarhın cenge durdular
Aş otu maydanoz arka verdiler
Boz limonun kafasını kırdılar,
Kan dökücü oldu bu zerzevatlar.

Lahana diyor ki:  Hacıyım Hacı
Karpuz diyor ki: kavga başımın tacı
Fasulye hırsından çekti kılıncı
Harp ilân etti bu zerzevatlar.

Havucun askeri karakol dizer
Patates askeri devriye gezer
Levazımcı soğan istihkak yazar
Cepheye koştu bu zerzevatlar.

Domates vezirdir biber yaveri
Pırasa içtima etti askeri
Tencere şehridir, ordugâh yeri
Yürüyüşe geçti bu zerzevatlar.

Elmanın askeri kılıçtan geçti
Üzümün askeri hep şehit düştü
Portakal korkudan dörtyola kaçtı
Zaferi kazandı bu zerzevatlar.

General şeftali kabağı buldu
Padişahım dedi: bak neler oldu
Sizin asker bizim orduyu kırdı
Bari sulha gelsin bu zerzevatlar.

Padişah kabak bir emir verdi
Bütün askerleri basma derdi
Kılıçla bunları hep yere serdi
Dünyaya göz yumdu bu zerzevatlar.

Tencere bunlara bir mezar oldu
Ateş münkir nenkir gibi sualler
Tabaklar mahşeri meydanı oldu
Şimdi cevap verin be zerzevatlar.

Kaşık terazi olmuş günah tartıyor
Dişler zebanidir yırtıp atıyor,
İfadesiz cehenneme katıyor,
Tam yerinizi buldunuz be zerzevatlar.


FAYDASIZ MURAT

Sessiz küskün akan murat
Nedir derdin söylesene
Ovaya çor bakan murat
Bizi ihya eylesene

Yaz boyunca muhabbetin;
Ördeğinen bir kazınan
Faydasız bu sohbetin
Bizi mamur eylesene

Kışın bağrın bağlar buzu
Su içemez koyun kuzu
Nedir sendeki bu arzu;
Bize derdin söylesene

 
BİZİM EVİN DİRLİĞİ

Sürüyü kurt yemiş inek şaşılmış
Tavuklar tilkide kümes dağılmış
Akılsız çobanlar çölde uyumuş
İçerler şarabı tas dolu dolu

Hem sağa hem sola ayrıldı birlik
Huzur firar etti kalmadı dirlik
Dirlik olmayınca bastı fakirlik
Şimdi bizim evde yas dolu dolu

İki kardaşım var kel ile sağır
Yıhtılar evimi ettiler ahır
Dilersen yalvar istersen bağır
Silinmez içleri pas dolu dolu

Ne tencere kalmış ne tas ne tava
Yıkılmak üzere kurulu yuva
Kaç burdan Ejder bozuldu hava

Başına yağacak taş dolu dolu

BİLMECELER

              Muş ve çevresinde, bilmece sorarak eğlenme, birbirini sınama geleneği günümüzde de yaşamaktadır.
Allah yapar yapısını
Demir açar kapısını (Karpuz)

Altı sudur içilir,
Üstü çimen biçilir (Koyun)

Alt lapligim üst lapligim Senin hıllıgin, benim bıllıgim (El değirmeni)

Burdan vurdum kılına Halep'tan çığlı uçi (Yıldırım)

Bu yol pazara gider
İzi nezere gider,
Anası altı aylık,
Oğli pazare gider (Salatalık)

Benim babamın saroği Bu odeyi doldurur (Lamba)

Bir pace dolu çağmur taş (Diş)

Dört köşedir beş değil,
Başi sunan hoş değil (Sabun)

Dağda değdim
Yeşil başlı beğdim
Eve geldim dul oldum
Eli bağlı kul oldum (Süpürge)

Gök üzünde pencere Kalaylı bir tencere (Ay)
Dağdan gelir taştan gelir,

Başı püsküllü enişte gelir (Uşkun)

Gelen leyli, giden leyli,
Tek ayağ üstünde, duran leyli (Kapı)

Kat katıdır katkati,
Allah'ın bir hikmeti (Lahana)

Kare deve girmez eve,
Kes başını, girsin eve (Şemsiye)

Kara katır yane yatır,
Kalkar otlar yine yatır (Makas)

Koce bir kare mande, Kulağınde var sırge (Kazan)

Kare tavuk kakırdar,
Kanatlan sakırdar (Gök Gürültüsü)

Harharane gurruane,
Pişik çıkmiş pehlivane (Çoratan, Sivik, Saçak; Toprak damlardan suyu akıtan tahta boru)

O yani çeper bu yani çeper, İçinde bir kahpe çapar (Göz) O yani mermer bu yani mermer

İçinde var san Ömer (Yumurta)

Soğaram küser,
Çekerem küser (Kahve pişirmesi)

Üçü uçan dağıdır,
Üçü cennet bağidır,
Üçü dörer döşürür, üçü vurar dağıtır
(İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış)

Yer altında kürklü hece (Soğan)

Tuzsuz bişen aş,
Köpük veren taş (Sabun)

Yer yer doymaz,
Oturup kalmaz (Fırın)

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol